Kadın özgürlük zamanı (2)

  • 09:01 1 Mart 2022
  • Dosya
 
Dünya kadınları arasında bir köprünün hikayesi: DKY
 
Dilan Babat
 
ANKARA - Kürt kadınlardan feministlere dünyanın birçok kentindeki kadınlar arasında köprü olan DKY’nün Türkiye’deki seyrini anlatan dönemin Eğitim Sen Kadın Sekreteri Elif Akgül, DKY’nin örgütlendiği dönemde Kürt kadın hareketinin Rönesans yaşadığını ifade etti. 
 
Dünyanın dört bir yanında kadınlar arasında köprü görevi yapan Dünya Kadın Yürüyüşü (DKY) binlerce kadının katılımıyla iktidarların kadın karşıtı politikalarına ışık tuttu. 1990’lı yıllarda yola çıkan DKY, 2000 yılında çalışmalarını geliştirdi. DKY, 5 yılda bir 8 Mart ile Yoksulluğa Karşı Gün olan 17 Ekim arasında çeşitli etkinliklerle kadınlarla farklı ülkelerde bir araya geliyor.“Yoksulluğun ve kadına yönelik şiddetin temelinde yatan nedenleri yok etmek için çalışan taban gruplarını ve örgütleri birleştiren, uluslararası feminist eylem hareketi” olarak kendini tanımlayan DKY, Türkiye’de de 2000 yılından bu yana örgütleniyor. 2000 yılında gerçekleştirilen ilk büyük kadın yürüyüşüne Kamu Emekçileri Sendikaları Konfederasyonu (KESK) ev sahipliği yaptı.  2000 yılı 8 Mart mitinginde uluslararası organizasyonun belirlediği, “Yoksulluk, Kadına Yönelik Şiddet ve Savaş” ve “Irkçılık ve Milliyetçilik” temaları üzerinden talepler oluşturuldu. 
 
8 Mart mitingiyle başlatılan 2000 Dünya Kadın Yürüyüşü Türkiye eylemleri 8 Ekim’de Ankara’da yapılan mitingle sona erdi. 2000 yılı Dünya Kadın yürüyüşü İstanbul’da 8 Mart 1998 tarihinde kadın hareketi içinde açılan mesafelerin kapatılması yolunda önemli bir adım oldu. 8 Mart 1998 tarihinde ‘erkekli-erkeksiz’ miting tartışmaları sonucunda aynı gün ve saatte iki gösteri yapılmış, Şişli’de mitingin yapıldığı saatlerde, tamamına yakınını Kürt kadınların oluşturduğu kalabalık, Taksim’de polisin saldırısına uğramıştı.
 
2000 yılında DKY’ye ev sahipliği yapan Eğitim Sen’in o dönem kadın sekreterliğini üstlenen Elif Akgül ile Türkiye’deki DKY sürecini konuştuk. 
 
‘Küresel kadın şartı Türkiye kadın hareketinin gündemindeydi’
 
DKY’nin belirlediği içeriğin Türkiye’deki kadınların sorunları ile örtüştüğünü söyleyen Elif, içeriğinin erkek egemen zihniyeti ve savaşın bütün boyutlarını irdelediğini belirtti. Elif, “Türkiye’deki kadın mücadelesi de bu çerçevede bir örgütlülük yaratmıştı. Küresel kadın şartının bütün talepleri Türkiye kadın hareketinin de gündemindeydi.  KESK ve Eğitim-Sen bu dönemin motor gücüydü. Türkiye’nin dört bir yanında örgütlü olmasından kaynaklı bütün bu organizasyonlar Eğitim-Sen üzerinden gidiyordu. Kadın sekreterliğinin 2000 yılında oluşması, toplumsal cinsiyet politikalarının ilk kez sendikal alanda doğru şekillenişi bu döneme denk geldi” dedi.
 
Küresel kadın şartı ilanı
 
DKY’nin 1995 tarihinde Kanada’daki kadın hareketlerinin bir araya gelerek, kadın federasyonunun gerçekleştirdiği eylem ile feminist kadın hareketinin uyanışına neden olduğuna vurgu yapan Elif, “Dünyanın dört bir yanında kadınlar bu süreçte yan yana geldiler. BM’nin özellikle Çin Pekin’de gerçekleşen kadın konferansına 60 ülkeden kadın delegasyon katıldı. Türkiye’den doğru KESK katıldı ve küresel kadın şartı ilan edildi. Küresel kadın şartı, çok kapsamlıydı ve 17 maddeden oluşuyordu. Bu maddeler özellikle küresel kapitalizmin kadın emeği, toplumlar içerisinde sınıfsal bir ayrımın daha da derinleştirdiği, toplumsal cinsiyetçi politikaların küreselleştiği ve kadının yaşadığı cinsiyetçilik ve ayrımcılığın yanında yeni bir süreç başladı. Türkiye’de kadınlara dönük yürütülen politikalar ve kadının iş güvencesizliği ve kuralsızlığın getirilmesi en çok kadını etkiledi. Dolayısıyla Kürdistan’da süreklileşen bir savaş vardı ve Türkiyeli kadınların gündeminde de bu durum vardı. Kürt bölgelerinde ciddi bir savaşın ağır bedelini, yine Kürt kadınları ödüyordu. Kendi dilinden ve kimliğinden uzaklaştırılmak istenilen, bir yandan savaşın şiddetini çok derin boyutlarda yaşıyorlardı. Özellikle gözaltılarda yaşanılan taciz, işkence, tecavüz olayları ve buna paralel olarak köylerin boşaltılması ile birlikte halkın göçe zorlanması yoksulluk ve şiddet ciddi boyutlara ulaşmıştı” diye belirtti. 
 
‘Kürt kadın Rönesans’ı yaşanıyordu’
 
Kürt illerinde derinleşen savaşa karşı Kürt kadınlarında bir direniş ruhu geliştiğine dikkat çeken Elif, Kürt kadınlarının bir araya gelerek mücadele yöntemlerinin geliştirmesi bir bilinçlenme sürecini de beraberinde getirdiğini ifade etti. Elif, “Ulusal bilinçle toplumsal duyarlılık yaratma noktasında ciddi bir çalışma yürüyordu Kürdistan’da. En son Kürt halk lideri Abdullah Öcalan’ın kadın kurtuluş ideolojisini felsefik boyuta taşımasıyla birlikte Kürt kadın hareketinde müthiş bir ivme kazandı. Bu ivme doğrultusunda alanlar Kürt kadınlarının mücadelelerine tanıklık etti. O dönemde şunu söyleyebiliriz ki; Kürt kadın Rönesans’ı yaşandı. Kadın ordulaşması, partileşmesi ve bütün yapılarda kadın yapılarının oluşmasıyla birlikte kadınlar özgün örgütlülüğünü oluşturdu. Kadınların bu yapılarını oluşturması müthiş bir sinerji yaratmıştı. Bu ideolojik perspektif doğrultusunda kadınlar bilinç edinme, farkındalık yaratma ve kendi aralarında dayanışma ağlarını geliştirmesi batıya taşındı. Batı’da 12 Eylül sonrasında ilk direniş mücadelesinin yükselmesi de Türkiye feminist kadın hareketi oluşturdu. Bu kadın hareketi yan yana gelerek toplantılar ve seminerler düzenlemeye başladı. Bu sürecin öncüleri akademisyen kadınlardı. Bunlar büyük çabalar sarf ederek, feminist kadın hareketinin temelini attılar. Bu aydınlanma noktasında Kürt kadın hareketi ile ortak zeminde buluşmaya başlandı. Bu temel ilke aynıydı. Küresel kadın şartının temel temaları, ‘şiddete, savaşa, ayrımcılığa ve baskıya karşı’ barışı, adaleti ve özgürlüğü kriter alıyordu. Bu Türkiye’nin gerçekliği ile örtüşüyordu” sözlerini kullandı.
 
Kadın yapılarının oluşması
 
Kadın mücadelesinin her yere sirayet ettiğini dile getiren Elif, sendikalardan, siyasi parti alanlarına kadar kadın yapılarının oluşmaya başlamasını ise şöyle anlattı:  “Kadınların bir araya gelişi özellikle KESK’in 1995 tarihinde kadın politikalarını geliştirmesiyle birlikte kadın sekreterliği oluştu. Kadın sekreterliği ile birlikte bir manifesto oluşturularak ilk kadın kurultayı gerçekleşti. Bu kurultay kadın mücadelesinin rotasını belirliyordu. KESK emek alanında birleştirici güç misyonuna büründü. Feminist kadın hareketi Türkiye’nin birçok yerinde örgütlü olmadığı için bütün kadınlarla iletişim kurması zordu. KESK her iki köprüyü birleştirerek ciddi bir koordinasyon rolü üstlendi. KESK’li kadınlar bir yandan sendikal alanda cinsiyetçi yapısını dönüştürme mücadelesini verirken aynı zamanda ulusal ve uluslararası düzeyde ciddi çalışmalar yapmaya başladı. 2000’li yıllara gelindiğinde ise Eğitim-Sen’de kadın sekreterliği oluşturuldu. Kadın sekreterliği KESK tarihinde büyük bir devrim niteliğindeydi. Kürt ve Türk kadın hareketinin oluşturduğu politikalar ciddi besin kaynağı oldu. 2000’li yıllarda DKY’nin yürüyüş startını vermesi kadınlar üzerinden bir etki yarattı.”
 
‘Çok kimlikli bir feminizmin doğuşu yaşandı’
 
Kürt kadın hareketi ile feminist kadın hareketi arasındaki köprünün birleştirilmesiyle kadınların büyük bir dayanışma gösterdiklerini ve mücadele alanlarının birbirini beslemeye başlandığına işaret eden Elif, “Bu noktada özellikle 2000 tarihinde kadın yürüyüşünde kadınlar her yerde toplantılar gerçekleştirdi, dosyalar hazırladı. Ülke çapında kadınların yaşadığı cinsel, sınıfsal, ulusal sorunlar konuşuldu. KESK’in de o dönem belirlediği, ‘Ulusal, sınıfsal ve cinsel sömürüye son’ sloganı dönemi özetleyen bir slogandı. Çünkü o dönem Kürt kadının yaşadığı ırkçı, gerici ve faşist ayrımcılığa karşı bir yandan özgürlük ve örgütlülük mücadelelerini gündemlerine alırken, batıda gelişen toplumsal cinsiyet eşitsizliğine karşı mücadele ediyorlardı. Kürt kadınların dezavantajları batıda sistemin dayattığı soruların yanında ayrıca kimlik ve ulusal sömürüye maruz kalıyorlardı. Kürt kadınlar üzerinden çok daha ağır bir süreç yaşanıyordu. Tüm bu sorunlarda DKY’de bir araya geliş kadınlarda büyük bir moral ve mücadele gücü verdi. Bu durum Türkiye’de farklı etnik, kimlik, sınıflardan kadınlar kendi sorunları çerçevesinde ortak buluşma noktası oldu. Türkiye tarihinde kadınlar açısından çok kimlikli ve kültürlü bir feminizmin doğuşu da bu dönem oldu” şeklinde konuştu.
 
2005 tarihinde ‘savaşa hayır’ mitingi
 
2000’li yılların başından 2005 sürecine kadar kadınların DKY öncülüğünde bir çok eylem ve etkinlik yaptığını ifade eden Elif, 2003 tarihinde yine DKY öncülüğünde Hindistan’da kadın konferansı gerçekleştiğini ve KESK’inde bu konferansa katılarak Türkiye’deki kadınların yaşadığı sorunlara ilişkin hazırladıkları dosyayı orada sunduklarını dile getirdi. Hindistan’da gerçekleşen bu toplantının 2005 tarihinde yapılacak kadın eylemi planının çerçevesini de oluşturduklarını kaydetti. Elif, Bu dönemde DKY eylemsellik sürecinde Türkiye’de ilk kez 2003 tarihinde büyük bir eylemsellik gerçekleştirdik. Bu miting, ‘Savaşa hayır’ mitingiydi. Bu miting Eğitim-Sen tarafından örgütlenmişti ve 13 bin kadın katılmıştı. Bu mitinge Kürt ve feminist kadın hareketi de büyük bir coşku ile katılım sağlamıştı. Türkiye’nin hemen her bölgesinde Kürt kadınların savaştaki mağduriyetlerine karşı buluşmalar gerçekleştirildi.  KESK’in öncülüğünde feminist kadınlarında ortaklaşarak yaptığı ilk eylemlerdi.  Bu daha çok birleştirici bir niteliğe sahipti” sözlerini kullandı.
 
İstanbul DKY yürüyüşü
 
2005 tarihinde İstanbul’da uluslararası delegasyonlarında katıldığı büyük bir konferans düzenlendiğine vurgu yapan Elif, şöyle devam etti: “O günde İstanbul’da büyük bir kadın mitingi düzenlendi ve her yerden kadınlar bu mitinge katılım sağladı. Bu miting bir dönüm noktasıydı, sendikalarda anadil eğitimi çıkarılması yönünde yasal bir yaptırım ile karşı karşıya kaldı. Sendikanın kendi perspektifinde anadilini çıkarmaması yönünde sendikanın kapatılacağı bildirilmişti. Buna karşı kadınların güçlü bir eylemsellikleri vardı. Tabi bu ruh kadın mücadelesinde de etki yarattı. KESK’li kadınlar bu noktada Kürt kadınların kimlikleri ve dilleri noktasında ortaklaşması gerektiğini belirterek ortak eylemsellikler geliştirdiler. Bu İstanbul’da düzenlenen merkezi mitinginde Kürtçe bir metin okundu. Kürtçe metnin okuması anlatılmaz bir duyguydu. Jin Jiyan azadi sloganlarıyla o an yaşandı.”
 
‘Ateş topunu Kürt kadınların bedenleri üzerinde başlattı’
 
O günden bugüne Türkiye’deki sistemin tamamen büyük bir alabora yaşadığını söyleyen Elif, 2000’li süreçlerde 12 Eylül atmosferi sürmesine rağmen bugün 12 Eylül’den kötü bir sürecin yaşandığını kaydetti. Elif, “Bugün Erdoğan rejiminin gerici, ırkçı ve faşist duruşu ve Kürt halkının iradesinin tamamen imha etme politikaları günlük yaşamı alabora etmiş durumda. Kürt kadınların mücadelede öncü rolü oynaması ve demokratik, ekolojik paradigmanın Kürt kadınında yarattığı mücadele ruhuyla sisteme ciddi bir tepki yaratmakta. Her bölgeye saldırı aşamasında öncelikle kadın bedeni hedef alınmıştı. Muş’un Varto ilçesinde Ekin Wan’ın bedenine yaptığı saldırı ile ilan etti. Rojava’da Afrîn savaşında Barin Kobanê’nin bedenine yapılanlarda, saldırılarını Kürt kadınların bedenleri üzerinden yaptığını gösterdi.  DAİŞ zihniyetinden bir farkının olmadığını gördük. Barış görüşmeleri sürecinde barışın bozulmasının sinyalini Sakine Cansız’ların bedenlerine dönük saldırı ile başlattı. Ateş topunu Kürt kadınların öncülerinin bedenlerine dönük saldırıları ile başladı” ifadelerini kullandı.
 
‘Kürt kadınları yalnız bırakılıyor’
 
Bugün cezaevlerinin Kürtlere dönük imha politikalarının yansıması olduğunu sözlerine ekleyen Elif, “demans” teşhisi konulmasına rağmen tahliye edilmeyen Aysel Tuğluk’a dikkat çekti. Elif, “Cezaevinde kadın gardiyanların tecavüzüne maruz kalan Garibe Gezer’in yaşadığı vahşet Kürt kadınların iradesinin nasıl hedeflendiğinin göstergesi. Bugün baktığımızda öncü rol oynayan kadınların imha edilerek diğer kadınlara nasıl mesaj verildiğini görüyoruz. Dolayısıyla bugünkü dayanışmaya baktığımızda kadınlar hala korkusuz bir direniş içerisinde. Bu yoğun baskı sürecinde kimi kopukluklar yaşanıyor, ırkçı dalga ne yazık ki büyük bir ayrılmaya neden olmuş. İnsanlar büyük sorunlarla boğuşuyor ve bu noktada Türkiye sol hareketi ve kadın hareketleri direniyor ama eski döneme göre ciddi bir dayanışma görmek mümkün değil. Kürt kadınları yaşadığı sorunlarla ortak mücadele ederken, kimliklerinden dolayı bir duyarsızlığın olduğunu söylemek mümkün.  Kürt kadınları şu aşamada yalnız kalıyor” şeklinde konuştu.