Özgürlüğün özgür dili

  • 09:09 27 Ocak 2023
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
“Günümüzde demokrasinin iyice gerilediği Türkiye’de nerdeyse hiçbir kurum ve kuruluşa izin verilmemekte. Tüm demokratik kurumları kapatarak, daha sonra açılan çok az sayıdaki kurumların faaliyetlerini kısıtlayarak toplumu bir kaosa sürmektedir. Bütün bunlara rağmen Kürt Halkı demokratik haklarından vazgeçmeyerek anadillerini de yaşatmak, özgürleştirmek için mücadelelerini sürdürmekteler.” 
 
Elif Gemicioğlu
 
İnsanlar konuşurlarken hem beden dilleri hem de kullandıkları sözcüklerle sahip oldukları inanç, kültür politik kişilik ve ideolojilerini açığa çıkarır. Günümüzde kadın özgürlüğüne inanmış gönül vermiş insanların kullandığı dil artık erkek egemen zihniyetini reddeden, toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan tarzda bir dil geliştirdiler. Bunlar başta özgürlük savaşçıları olmak üzere, feminist kadınlar, bazı kurum ve sol görüşlü partilerde çalışma yürüten, kadın derneklerinde çalışan ve jineoloji atölye ve farklı çalışmalarına katılan ya da jineoloji okurları tüm kadınları ve toplumsal cinsiyet eşitliğine inanan erkekleri kapsamaktadır. Her ne kadar erkek egemen zihniyetinin etkisi altında yaşamış 70 -80 yıl geçirmiş kadınlar olsalar da jineoloji atölyelerine 3- 5 aylık kısa bir süre katılmış kadınların dillerinde çok büyük değişim yaşanmıştır. Annelerin atölyesine katılan yaşları 65 ile 80 arası değişen anneler birkaç ayda dillerini değiştirebilmiş. Kendilerine dayatılan erkek egemen zihniyetine ait kadını dışlayan, küçümseyen ve ötekileştiren dilden kurtulabilmişlerdir. Bu zihniyete ait deyim atasözlerini kullanmamaya başlamışlardır. Bunu yapmak onca yıldan sonra annelere, kadınlara zor gelmemiştir. Çünkü yanlış olanı reddetmek yerine doğruyu koymak çok zorlamıyordur insan evladını. 
 
Ana dilin önemi 
 
Ana dil tüm halklar için su ve nefes kadar gereklidir. Yukarıda zaman zaman değindiğimiz gibi doğuştan gelen ve kimsenin yasaklamaya hakkı olmayan temel bir haktır. Yasaklanan dil, toplumlar arası problemleri derinleştirir onları düşmanlaştırır. Yetki sahibi olanlar dili, inancı, kimliği kültürü, giyim kuşam vb. yasaklarla toplumlar ya da topluluklar arası çatışmayı besler. Her iki taraftan olan ama birbirini hiç tanımayan insanları çatıştırır düşmanlaştırır. Dünyanın birçok ülkesinde olduğu gibi yaşadığımız ülke de de aynı durum mevcut. Bunun onlarca örneği var. Mesela Kürtçe şarkı söylediği için Ankara da bıçaklanarak öldürülen 20 yaşındaki Barış Çakar. İstanbul’da servis aracında Kürtçe konuştuğu için, bir grup ırkçının saldırısı sonucu hayatını kaybetti. Sedat Akbaş İstanbul’da durakta telefonda Kürtçe konuştuğu için bir grup ülkücü tarafından öldürüldü. Fikret Aydemir Ağrı’da askerlik yaparken Kürtçe konuştuğu için bir grup ırkçı asker tarafından öldürüldü. 74 yaşındaki Ekrem Yaşlı Çanakkale’de hastanede eşiyle Kürtçe konuştuğu için bir başka hastanın refakatçısının saldırısına uğradı. Sakarya da baba ve oğul Kürtçe konuştu diye ırkçı bir grubun saldırısına uğradı. 43 yaşındaki baba Kadir Sakçı yaşamını yitirirken 16 yaşındaki oğlu B.S. ağır yaralandı. Şirin Tosun, 19 yaşında. Sakarya da tarım işçisi Kürtçe konuştuğu için ırkçı bir grubun saldırısı sonrası başından silahla vurularak yaşamını yitirmiştir. Ve bunun gibi yüzlerce örnek. Yüz yıllardır aynı coğrafyayı paylaşan birçok ulusun bu temel sorununu oluşturan yasakçı politikalardır. Eşitsizlik, hukuksuzluk ve adaletsizliktir.
 
Dil yasakları ile kadınlar hedef alındı 
 
Bu dil yasaklarından nasiplenenlerin başında kadınlar gelir. Yıllardır evinin dışında kendi anadillerinden kendilerini ifade edememeleri onları birçok sorunla karşı karşıya bırakmıştır. En çok ihtiyaç duydukları alan hastanelerdir. Kendilerine yasaklanan dilleri dışında bir dilden ifade edememeleri çoğu zaman aşağılanma, dışlanma, hor görme ve derdini anlatamadığında çare bulamama, yanlış teşhis yanlış tedavi gibi birçok sorunla karşı karşıya kalmışlardır. Bazen de hayatları ile ödemişlerdir. Fatma Altınmakas. Muşun Malazgirt ilçesinin Gölağılı köyünden. Eşinin kardeşi S. Altınmakas tarafından tecavüze uğramış. 6 çocuk annesi olan Fatma, Konakkuran Jandarma Karakolu’na tehdit edildiği gerekçesiyle şikayette bulunmuş. Fatma Türkçe bilmediği ve tercüman bulunmadığı için uğradığı şiddeti anlatamamış ve Fatma öldürülmüş. Kendi dilinden kendini ifade edebilseydi Fatma Altınmakas bugün hayatta olmuş olurdu. Bir de Elazığ depreminde (2020 Ocak) enkaz altında kalan ve Türkçe bilmediği için kendi ana dili olan Kürtçe ile yerini tarif eden Azize Çelik ile Kürtçe diyalog kuran UMKE gönüllüsü Emine Kuştepe, Azize Çelik in hayatını kurtarmıştır. Bu sefer şanslı olan Azize Çelik kendi anadilini bilen biriyle diyalog kurabildiği için hayatı kurtulmuş. Bu örnekler giderek çoğalır.
 
Kürtçe anadili ve eğitimi için verilen mücadele
 
Kürtler yıllarca farklı alanlarda farklı çatılar altında anadillerinin önündeki yasaklarının kalkması başta eğitim olarak tüm alanlarda serbest bırakılması için mücadele vermişlerdir. Yıllarca Kürtçe kasetlerin, dergi, kitap, gazete, TV,  gibi sosyal medyanın yasaklarını yaşadı Kürt halkı. Nenelerimiz kaseti teybe takıp bir kılam dinleyinceye kadar birini dışarda nöbet beklemeye gönderirlerdi. Korku ile hasretle dinleyip alelacele toprak altına saklarlardı. Günün belli saatinde bir saat gibi kısa bir zaman dilimin de Kürtçe yayın yapan Erivan radyosunu dinlemek için bir araya gelip heyecanla bekleyen Kürtler aynı yasakçı zihniyetinin korkusundan tadında dinleyemeyip yine de hasret giderebilmişlerdir. 90’lı yılların başında açılan ve ilk kez uydu yayını yapan Med TV, Kürtlerde büyük heyecan yaratmıştır. Evindeki en temel ihtiyaç olan sofrasından eksiltip uydu anten alan Kürtler aynı zorlukları yaşamışlardır. Evinin damında uydu anten olan evler baskına uğramış, gözaltına alınmış, işkenceden geçmiş ve antenlerine el konulmuştur. Aynı durum gazete, dergi ve kitaplar için de geçerli. Kürtçe yayın yapan, çalışanı, okuyanı hepsi aynı zulme maruz kalmıştır. Kimisi yıllarca hapishaneler de yatarak kimisi de hayatı ile ödemiştir. Özellikle gazete çalışanları kefenlerini yanlarında taşıyarak gazeteye emek vermişler ve birçoğu hayatı ile ödemiş bu bedeli. Bütün bu ağır bedellere rağmen Kürt halkı bu en temel hakkı olan anadili için mücadeleden vazgeçmemiştir. Her türlü yabancı dil kurslarına izin veren devlet, kendi kadim halkı olan ve sayıları en az 25 milyon olan (sadece bakur da yaşayan) Kürt halkına her türlü yasaklamayı getirmiştir.
 
Çok sayıda dernek açıldı 
 
2000’li yılların başında devlet tarafından Kürtçe kurslara izin verildi. Çok ağır bedellerin ve uzun yıllar süren mücadelenin kazanımı olan bu kurslar, Kürt halkında çok büyük heyecan yarattı. Paralı olan bu kurslara gidebilmek için servis ya da yemeğinden kısan binlerce öğrenci kayıt yaptırdı. Halk kurslara resmen akın etti. Daha sonra 2006’da Kurdî -Der (Kürt Dili Araştırma ve Geliştirme Derneği) açıldı. Her ne kadar devlet tarafından izin verilmiş ve dernekler masasına bağlı bir kurum olsa da kapatılması için bin bir bahane bulundu. Evrak eksikliğinden yöneticilerin siciline, Kapının dar olmasından sandalye eksikliğine kadar birçok sudan sebeplerle kapatıldı birçok şehirde. Ankara’da kapatılan Kurdî- Der, daha sonra Kurdî-Der olarak açıldı. Aynı zamanda TZP Kurdî (Tevgera Ziman û Perwerdehiya Kurdî), tüm dünyada yaşayan Kürtleri kapsayacak şekilde kuruldu. Uzun yıllar tüm engellemelere rağmen varlık gösteren bu kurum ve kuruluşlar birçok kursiyer ve eğitmen yetiştirdi. Aynı zamanda anadilde eğitim için mücadele devam etti. Okulların açılma döneminde birçok demokratik kurumun desteğiyle anadilde eğitim hakkı için protesto, basın açıklaması, imza kampanyaları gerçekleştirdi. Devlet yetkililerin ‘’biz izin versek de, Kürtler anadillerinde eğitim verecek durumda değiller’’ gibi bir gaflete düştüler buna karşın Kürt öğretmenler özellikle Kurdistan’da birçok okulun önüne tahta bırakarak öğrencilere Kürtçenin hem Kurmancî hem de Kırmançkî lehçelerinde, felsefe, matematik, kimya ve diğer dersleri saatlerce anlattılar.  
 
Kürt halkının anadil mücadelesi 
 
Günümüzde demokrasinin iyice gerilediği Türkiye’de nerdeyse hiçbir kurum ve kuruluşa izin verilmemekte. Tüm demokratik kurumları kapatarak, daha sonra açılan çok az sayıdaki kurumların faaliyetlerini kısıtlayarak toplumu bir kaosa sürmektedir. Bütün bunlara rağmen Kürt Halkı demokratik haklarından vazgeçmeyerek anadillerini de yaşatmak, özgürleştirmek için mücadelelerini sürdürmekteler. Hereketa Zimanê Kurdî yani Kürtçe Dil Hareketi olan Hezkurd 15 Ekim 2020’de kuruldu. Hezkurd İsviçre, Makedonya ve Yeni Zelanda eğitim sistemlerini model göstererek Kürtçenin 2’nci resmi dil olmasını, ilkokuldan üniversiteye kadar okullarda eğitim dili olmasını, isimleri değiştirip yerine Türkçe uyduruk isimler verilen bütün şehir ve köylerin gerçek isimleri Kürtçe Lazca, Gürcüce, Çerkesçe, Rumca, Arapça, Ermenice, Türkmence isimlerinin iade edilmesi talebiyle demokratik mücadelelerini sürdürmekteler. 
 
İnsanlık tarihi boyunca demokrasiden yoksun tüm toplumlarda, topluluklarda ve ülkelerde antidemokratik muameleye maruz kalan tüm toplumlar hayat boyu mücadele vermişlerdir ve bu hep böyle gelmiş böyle devam edecektir. Çünkü insan evladının ve diğer tüm canlı varlıkların fıtratında özgürlük vardır. Ondan kopuk bir yaşamı hiçbir canlı varlık kabul etmemiştir ve etmez de.
 
Bu yazı, Jineolojî Dergisi’nin “Kültürel kriz ve krizden çıkış arayışları” dosya konulu 22. sayısından kısaltılarak alınmıştır.