Yurttaşın cebinden zenginin cebine…

  • 09:07 26 Aralık 2021
  • Medya Kritik
 
Leyla Ayaz 
 
HABER MERKEZİ - Paradan güç alan devletler paranın değerinin düşmesiyle de çökerler. Egemenlerin garantörlüğünü üstlenen para politikaları yenilginin mahkumudur. Artık atanmış yöneticiler de gerçeği saklayamıyorlar. 
 
Türkiye’de an be an gündem değişmekte. Gerçeklerin saklanması için şu an esas alınan şey de gündemin değişmesidir. Televizyon kanallarını, haber sitelerini veya dijital medyayı takip ettiğimizde karşımıza çıkan da ekonomik kriz, doların iniş ve çıkışlarıdır. 
 
“Dış güçlerin oyunları” sayesinde sermayedarlar kazançlarına kazanç kattılar. Dolar düştükten sonra da halkın payına düşen davul, zurna ile halay çekmek oldu. Bu yaşananlar da geniş bir değerlendirme konusudur. Halay tutan kimseler, dolar ile beraber fiyatların da düşmesiyle bir halay daha tutmak için bekliyorlar…! Bu tablodan sadece iki taraf sevindi, ilki doların yükselişe geçmesiyle sevinen zenginler, diğeri ise doların düşmesiyle halay tutan yurttaşlar… 
 
Özellikle son senelerde iktidar, yurttaşı yavaş yavaş pahalılığa alıştırdı. Her zaman olduğu gibi pahalılığı normalleştirmek için atanmış görevlileri devreye koydular. Televizyon kanallarında, dijital medya ve haber ajanslarında tasarruf önerilerini atanmışlar tarafından birer birer dile getirildi.  
 
20 senedir halk tarafından yapılan şey bugün tasarruf adı altında yeni bir şeymiş gibi süslü kelimelerle tekrar dile getirildi… Ampulleri fazla yakmayın! Voltajı düşük ampuller kullanın! Buzdolabının kapısını açık bırakmayın! Sadece fazla soğuk günlerde kombiyi açın! Sadece bir odada kömür sobası kurun! Kirli elbiselerinizi biriktirip bir kerede yıkayın vs.
 
Halk kendi imkanlarıyla günlük yiyecek ihtiyacını karşılamaya çalışıyor. Çoğu zaman indirimli kampanyaları bekliyor ya da karanlık çöktükten sonra sebze pazarlarına gidiyorlar. Tabi atanmış görevlilerin mesaileri de aynı zamanda devam ediyor. Halka nasihatte bulunan atanmışlar, pahalılıktan bihaber oldukları için açık açık halk ile dalga geçiyorlar. Porsiyonlarınızı küçültün, ayda bir yarım kilo et tüketimi yeterli, 2 kilo domates yerine 2 adet ve 3 kilo biber yerine 3 adet alın gibi. Tabi sokakta görevlendirilmişleri de unutmamak lazım. Bu insanlar ise her zaman 70’lerden dem vurarak: “Biz o dönemler şeker ve yağ için sıralara girerdik. Şimdi ne istiyorsunuz! Halinize şükretmelisiniz” diyor. 
 
Geçtiğimiz hafta ise bir öneri de Hülya Avşar’dan geldi ve şunları söyledi: “Herkes kendi imkanlarına göre yaşamalı ve gerekirse simit bile yenir.” Zaten bu cümle kendisi için değil yurttaş içindi. Diğer görevlendirilmişler gibi Hülya Avşar’ın simit fiyatından haberi var mı acaba? Acaba bu ülkedeki atanmışlar her söylemleri için ne kadar kazanıyor… 
 
Böyle bir süreçte dijital medya insanların imdadına yetişti ve sesleri oldu. Halk videolarla, söyledikleri ile saklanan gerçekleri deşifre etti. Özellikle de şakalarla. Gerçekten de yaptıkları şakalar binlerce yorumun, değerlendirmenin ve analizin yerini tutuyor… Yağ meselesi gibi. Sosyal medya paylaşımlarında yağ birinci sırada yer alıyor. Eskiden tezgahların altında olan yağ; şimdi nişanlılara yüzük yerine hediye oldu, düğün hediyesi oldu, salonların baş köşesinde yerini aldı… Artık toplumun için kıymetli mi kıymetli. 70’li yıllarda yaşayanlar aynı nostaljiyi yaşayarak yağ ve ekmek sırasında bekliyorlar. Buzdolabının kapısını açık tutmayın nasihati doğal olarak yerini buldu. Çünkü yurttaş artık dolaba koyacak bir şey bulamıyor… Böylesi durumların örnekleri binlerce kez dijital medyaya yansıdı. 
 
Velhasıl her zaman Türkiye ile Arjantin’in siyasi gelişmeleri ile ekonomik krizi karşılaştırılır, mukayese edilir. Zaten bir çok anlamda birbirine benziyorlar. 1962, 1966 ve 1970’lerde gerçekleşen darbeler Arjantin’de 1976 ve 1983 yıllarında yaşanan “Kirli Savaş”a yol açtı. 1994’lerde ise siyaseten kaybetti ve 2000’lerde ekonomik kriz iyice açığa çıktı. Kötü politikalar, yolsuzluk ve küresel kriz var olan sorunları derinleştirdi. Artık bankalarda para kalmamış ve Arjantin parası Peso değersizleşmişti. Tarım ve sanayi çöktü ve işsizlik oranı arttı. Dünya bankasından aktarılan fon ise zenginlerin cebine girdi. Şu an aynı durum Türkiye için geçerli. 
 
La Casa de Papel dizisinde, ki bütün dünyada büyük bir heyecanla izlendi, 90 ton altın İspanya Merkez Bankasından çalındı. Dizindeki replikte “Bir şey bırakmadılar. Onlar bütün ulusal rezervleri çaldılar, bunun ne anlama geldiğini biliyor musunuz? Ulusal rezervler bir ulusun borçlanma gücüdür, para ödeme kapasitesidir, o garantidir. Anlıyor musunuz?” diyaloğu tartışma konusu oldu ve ulusal değerlere hakaret edildiği iddia edildi. Ne kadar bir replik olsa da sistemin gerçekliklerine değiniyor. Bu konu hakkında Medya epey bir başını ağrıttı. 
 
Hadi gelelim konularımızı birbirine bağlamaya. Paradan güç alan devletler parasının değerinin düşmesiyle çökerler. Artık atanmış görevliler de gerçekliği yamalayıp saklayamıyorlar. Açıkçası küçük bir kesimin menfaatini koruyan ve insani değerleri kulak arkası eden ekonomik sistemler her zaman yıkılmaya mahkumdur.
 

Etiketler:

Okumadan geçme!