74’üncü Ferman ve Şengal’de Kadın Kırımı/ Kuzey’deki dayanışma umut oldu

  • 09:04 10 Haziran 2022
  • Jıneolojî Tartışmaları
 
"DAİŞ çeteleri kadınların özgürlüğüne, tüm toplumların birliğine karşı örgütlenmiş bir anlayıştır. Bu grubu yenmek doğru bir sosyoloji ve tarih okuması gerektirir. Onları fiziksel olarak dağıtmanın ötesinde, zihniyetlerini ortadan kaldırmak gerekir. Bu nedenle Êzidî kadınlar tarihlerinde ilk kez özsavunma birlikleri oluşturdu. Çünkü bu katliamla beraber öğrendik ki bizi bizden başka kimse daha iyi savunamazdı." 
 
Feleknas Uca 
 
Katliamın ardından 450 binden fazla kişi Şengal'den göç etti. 33 bin kişi Türkiye’ye geldi. Diyarbakır, Mardin, Batman, Siirt, Viranşehir, Cizre, Silopi, Şırnak DBP belediyeleri ve halkı katliamdan kaçan Êzidîlere kucak açtı. O zaman DTK, HDP, DBP ve yerel yönetimlerimizden oluşan bir kriz masası kurduk. Çadır kentler kurduk. Halkın olağanüstü desteği ve dayanışmayla hazırlıklar yapıldı. Biz Şırnak’ta hazırlıklara devam ederken bir gün içinde bin 500 kişi gelecek dendi ve o kadar kişi için hazırlık yaptık ama o gün 4 bin kişi geldi. Öyle bir hazırlığımız yoktu, hava çok sıcaktı, yerimiz de yoktu. “Şengal’den gelenler var, yardım gerekiyor” diye belediyeden anons yaptırdık.  Tabii ki kimse yardım çağrısına duyarsız kalmadı. Ancak şunu hiç unutmam, 80 yaşındaki bir kadın elinde yaptığı yemek tenceresiyle geldi, “Yalnız yaşıyorum, evde iki yatağım var, bir tane bana kalsın, bir tanesini de gelin alın” dedi. Gözlerim doldu ne diyeceğimi bilemedim, sadece sarıldım. İşte bu dayanışma binlerce Êzidî’nin umudu oldu. 33 bin kişiden fazla insanı kamplara ve köylerde evlere yerleştirdik. 
 
Katledilirken duydukları ses
 
Ancak köyden gelen bir telefonla, köye yerleştirdiğimiz ailelerden birkaçının oradan gitmek istediklerini öğrendim. “Bizi burada öldürecekler, gitmek istiyoruz” diye oradan kaçmaya çalışmışlar. Sebebi de ezan sesiymiş. Üstelik köyün Müslüman olması onları çok korkutmuş. Bana telefon geldi ve oraya gittim. Neden korktuklarını anlattılar. Onlarla konuşurken öğrendim ki “Allah-u Ekber”i duymuşlar ve katledilirken duydukları ses buymuş. Aynı zamanda Şengal’de kızlarını DAİŞ kaçırmasın ve güvende olsunlar diye yıllardır beraber oldukları, yedikleri, içtikleri ayrı gitmeyen Müslüman komşularına kızlarını emanet etmişler, onlar evlerinde saklasın diye. Ancak kızları komşuları tarafından kaçırılıp DAİŞ’e teslim edilmiş. Bu travma güvenlerini yok etmiş, büyük bir korkuyla yaşamlarına devam etmelerine neden olmuş.  Onların güvenini kazanmak için oradaki halkla beraber, canla başla aylarca çalıştık.  Ondan sonra kalmaya ikna oldular. 
 
Kendilerini güvende hissetmiyorlar
 
Ancak daha sonra, 2016’da Demokratik Bölgeler Partisi (DBP) belediyelerine kayyım atamalarının ardından Êzidîler, Urfa, Şırnak, Mardin ve Diyarbakır’daki mülteci kamplarından AFAD kamplarına istekleri dışında taşındı. Bu kamplardan biri olan Mardin Midyat AFAD kampında kalan yaklaşık bin Êzidî’nin kamptan çıkarılacakları ve Hatay, Kilis ile Maraş'taki mülteci kamplarına götürülecekleri kendilerine beyan edilmişti. Bu gelişmeler üzerine sorunu yerinde incelemek için Mardin Midyat Mülteci Kampı'na gerçekleştirmek istediğimiz ziyaretler, Göç İdaresi tarafından engellendi. Savaştan kaçmış ve travmalarla boğuşan bir halkı, başka sorunlarla baş başa bıraktılar. Ancak kamplarda kalan Êzidîlerin büyük çoğunluğu Avrupa’ya göç etti. Göç sırasında Avrupa’ya botlarla deniz yoluyla gitmeye çalışan yüzlerce insan boğularak yaşamını yitirdi. Avrupa ülkelerine gitmeyi başaranlar ise oradan dünyanın farklı yerlerine, örneğin Avustralya ve Kanada’ya kadar dağılıp yerleştiler. Avrupa’da ve dünyanın başka ülkelerine göç eden Êzidîlerin bir kısmı o ülkelerde oturum hakkına sahip olurken bir kısmı ise halen kamplarda yaşam mücadelesi vermeye devam ediyor. Bir yandan da Şengal’in yeniden inşasıyla geri dönmek isteyen Êzidîler, Bağdat-Erbil anlaşmasından dolayı kendilerini güvende hissetmiyor ve tekrar Irak topraklarında gitmek istemiyorlar. 
 
Yeni yaşamın inşası, anlaşmalarla yıkılmaya çalışılıyor 
 
Yaşanan bunca vahşet, kadınlara uygulanan cinsel suçlar, çoluk çocuk demeden sivillerin topluca katledilmesi, Êzidîlerin yerleşim yerlerinin boşaltılması bunun açıkça bir soykırım pratiği olduğunu bize gösteriyor. Ayrıca bu katliam Birleşmiş Milletler Soykırımın Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi ile Uluslararası Ceza Mahkemesi’nin Roma Statüsü’nün soykırım tanımıyla da uyuşuyor. Êzidî kadınları medya tarafından çaresiz tecavüz kurbanları olarak lanse edildiler. Sayısız röportajda kendilerine tekrar tekrar kaç kez tecavüze uğradıkları ve satıldıkları soruldu; habercilik uğruna travmalarını yeniden yaşamalarına neden olundu. 
 
Bizi bizden daha iyi kimse savunamaz
 
Êzidî kadınlar, ağlamanın, boyun eğmenin cisimleşmiş hali olarak sunuldular. Gözden kaçırılan ise Êzidî kadınların kendi başlarına öz savunmalarını oluşturdukları ve şimdi de demokratik özerklik fikri çerçevesinde ideolojik, toplumsal, politik ve askeri olarak harekete geçtikleridir. Şengal’de Kadın Meclisi, Gençlik Meclisi kuruldu. DAİŞ çeteleri kadınların özgürlüğüne, tüm toplumların birliğine karşı örgütlenmiş bir anlayıştır. Dolayısıyla bu grubu yenmek doğru bir sosyoloji ve tarih okuması gerektirir. Onları fiziksel olarak dağıtmanın ötesinde, zihniyetlerini ortadan kaldırmak gerekir. Bu nedenle Êzidî kadınlar tarihlerinde ilk kez öz savunma birlikleri oluşturdu. Çünkü bu katliamla beraber öğrendik ki bizi bizden başka kimse daha iyi savunamazdı. 
 
Özsavunma ile özgürleşme
 
Êzidî kadınlar Şengal’de katliamdan sonra yeni bir yaşam inşa ediyorlar. Ocak 2015’te, dağlardan ve göçmen kamplarından gelen delegeler tarafından Şengal İnşa Meclisi kuruldu. Bu meclisin amacı hem Irak hükümetinden hem de Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nden bağımsız, özerk bir sistemin kurulmasıdır. Gündelik meseleleri, eğitim, kültür, sağlık, savunma, kadın, gençlik ve ekonomi alanlarındaki komiteler organize etmektedir. Meclis, demokratik özerkliği esas alır. Yeni kurulmuş olan Şengal Direniş Birlikleri (YBŞ), yalnızca kadınlardan oluşan Êzidî Kadın Birlikleri (YJÊ), uluslararası güçler tarafından sağlanan silahlar olmadan DAİŞ çetelerine karşı burada cephe hattını oluşturmaktadır. 29 Temmuz 2015’te, her yaştan kadın özerk Şengal Kadın Meclisi’ni kurarak tarih yazdı ve şunu vaat etti: “Êzidî kadınların örgütlenmesi tüm katliamların intikamı olacaktır.” Genç kadınlar mücadelenin herhangi bir ayağına katılmak ve kendi toplumlarını demokratikleştirmek ve dönüştürmek istediklerinde ailelerin buna müdahale etmemesine karar verildi. Meclis, kaçırılan kadınları salt “geri satın almak” istemiyor; onları her türlü şiddete karşı harekete geçirerek fiziksel ve aynı zamanda felsefi bir özsavunma aracılığıyla özgürleştirmek istiyor.
 
Êzidîler tehdit altında 
 
Mücadele sonrası toplumlar normale dönmeye çabalarken çoğunlukla muhafazakarlığı yeniden kurarlar ki bu da kendini geleneksel toplumsal cinsiyet rollerinin yeni topluma eklemlenmesi olarak ortaya koyar. Dolayısıyla sürdürebilir bir özgürlük perspektifinin kurulabilmesi için sağlam bir felsefi anlayışa ihtiyaç vardır. Özsavunma, bir toplumu salt düşmana karşı savunmayı değil, toplumun ezilenler tarafından yeniden inşa edilmesi süreçlerini de kapsadığı takdirde gerçek bir toplumsal dönüşüm sağlayacaktır. Bu da öncelikle kadın özgürlüğünün esas alındığı bir politik perspektifle mümkün olabilir. Êzidî kadınlar, sadece DAİŞ ile silahlı mücadele ile gündeme gelmek istemiyor, toplumun zihniyetini değiştirmek ve dünyaya kadınların başarabileceğini göstermek istiyor. Ancak halen Şengal’de kurulan yeni yaşam tekrar dağıtılmaya, yerle bir edilmeye çalışılıyor. DAİŞ’in yarım bıraktığı, yapamadığı, yok etme planı Türk bombardımanı ile sürdürülmek isteniyor. Öte taraftan Bağdat- Erbil anlaşmasıyla da Êzidîler üzerinde yeni konseptler uygulanmak isteniyor ve Êzidî varlığı her an tehdit altında bırakılıyor.
 
 

Etiketler:

Okumadan geçme!