Figen Yüksekdağ: Bu dava faşizme karşı direniş davasıdır

  • 17:03 9 Eylül 2022
  • Hukuk
 
ANKARA - Kobanê Davası’nda konuşan HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, “Kobanê kumpas davası faşizme karşı direniş davasıdır. Bu dava Türkiye halklarının uzun yıllar boyunca mahkûm edildiği faşizmin yarattığı deli gömleğine karşı direniş davasıdır. Bizler direniş geleneğinin sürdürücüsü olarak demokrasi, adalet ve özgürlük değerlerini savunmaya çalışıyoruz. İşimiz daha var ama az kaldı. Tünelin ucundaki ışığı çok daha güçlü ve canlı görebiliyoruz” dedi.
 
DAİŞ’in Kobanê’ye yönelik saldırıları üzerine 6-8 Ekim 2014’te gerçekleşen protesto eylemleri gerekçe gösterilerek, aralarında Halkların Demokratik Partisi (HDP) eski Eş Genel Başkanları, Merkez Yürütme Kurulu (MYK) üyelerinin de bulunduğu 20’si tutuklu 108 ismin yargılandığı Kobanê Siyasi Soykırım Davası’nın 16’ncı duruşması, 8'inci oturumuyla Sincan Cezaevi Kampüsü Duruşma Salonu’nda görülmeye devam ediyor.
 
Verilen aranın ardından, mahkeme başkanı Kürt siyasetçi Sibel Akdeniz’in bulunduğu adliyede SEGBİS bağlantısının kurulamadığı ve savunmasının değerlendirilerek sonrasında kendisine yöneltilecek soruların sorulmasına karar vererek, kendisine yöneltilecek soruların bir sonraki duruşma periyoduna bırakılmasına karar verdi.  
 
Duruşma sonrasında Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi eski Eşbaşkanı Gültan Kışanak’ın beyanlarıyla devam etti. 
 
Mahkeme heyetinin tahliye taleplerinin yapıldığı gün araya tanık ifadesi koyduğunu belirten Gültan, konuşma haklarının sınırlandırıldığını söyledi. İddia makamının hazırladığı mütalaanın daha önce hazırlanmış mütalaalardan farklı olmadığını aktaran Gültan, birleşen dosyadan gelen tanık beyanlarının kendisine beyan edilmediğini ve bunun hukuka aykırı olduğunu söyledi.
 
‘Bu kumpasın belgesidir’
 
18 Mayıs tarihinde Mezopotamya Ajansı’nda yayınlanan “Kobanê Davası’nın itirafçı tanığından kim rıza aldı?” başlıklı haberinde yer alan bilgileri hatırlatan Gültan, tanık Kerem Gökalp’in cezaevinden çıkıp nasıl ifade verdiğini sordu. Gültan, “Daha önce de sordum ve belgelerini istedim. Bana gelen iki tane belge var. Kerem Gökalp daha cezaevinden dilekçe yazmadan savcı Ahmet Altun, Sulh Hakimliği’ne bu yönde talepte bulunmuş ancak Gökalp’in dilekçesi olmadığı için talep reddedilmiş. Gökalp’in dilekçesi de savcı Altun’un talebinden bir gün sonra hazırlanmış. Bu kumpasın belgesidir. Gökalp’in kendi iradesiyle böyle bir dilekçe yazmadığı ortada” diye konuştu. 
 
‘Ne yapmışsa savunmuş bir kadınım’
 
Gültan, devamında şunları söyledi: “Ben bugüne kadar ne yapmışsa savunmuş bir kadınım. Yalan kumpasçıların işidir. Ne yapmışsam vicdanımla ve ahlakımla yaptım. Siyaseten yapmam gerekenleri yaptım. İki yıldır bu davada az söz almaya ve arkadaşlarımın söz hakkını almamaya çalışıyorum ama benim tutuklanmamın gerekçesi dosyadaki tanık beyanlarından ibaret. Başka bir delil yok. Bana kumpas kurdular diyorum. Bunu da dosyadaki belgelerle anlatıyorum. Siz önünüzdeki dosyaya bağlısınız. Yeni kumpaslar üretemezsiniz. Hakkımdaki tanık beyanlarının tarihleri konularla uyumsuz. İki yıl sonra bana ‘pardon bir soralım 3 ay sonra alınan tanık beyanları dosyaya eklenmiş’ diyorsunuz. Sonrasında Emniyet ‘sehven yazılmıştır’ diye kâğıt gönderiyor ve ‘düzeltebilirsiniz’ diyor.
 
Darbecilere karşı direnerek yattım
 
12 Eylül faşist darbesinin 42’nci yılı olacak. Onlar da aynı şeyleri yaptılar. ‘80’lerden beridir cezaevindedir’ diye gerekçe gösteriyorsunuz. Yattım evet, darbecilere karşı direnerek yattım. İki yıl Diyarbakır cezaevinde insanlık dışı uygulamalara karşı direndim. İki kere yattım, ikisi de bu devletin inkârcı faşist politikalarının sonucudur. İkisi de yüz karasıdır. Halepçe’de katliam olmuş, ben de üniversitede katliamı protesto eden bir üniversite öğrencisi olarak tutuklandım. Darbecilerin mirasına mı Esat Oktay’ın mirasına mı sahip çıkıyorsunuz? Diyarbakır Cezaevi’ndeki insanlık dışı uygulamalara mı sahip çıkıyorsunuz? Neden tanık Ulaş’a ‘1980’den beri cezaevindedir’ ifadesini söyletiyorsunuz? Açık açık söyleyin ki ‘bu ülkede adalet, demokrasi yoktur.’ Bunu söyleseniz eyvallah. 
 
12 Eylül’de hukuka saygı görüyordum ama sizden görmüyorum
 
12 Eylül’de askeri yargıçlardan az da olsa hukuka saygı görüyordum ama sizden görmüyorum. Türkiye’de devlet geleneği çöktü. O günlerde bu geleneğe biraz da olsa saygı vardı. Kendilerine saygıları vardı. Diyarbakır mitinginde konuşma yaparken ‘Diyarbakır cezaevinde neler yaşandı. Ah dili olsa da konuşsa’ diye propaganda yapan adam şu an sarayda oturuyor ve orada yatmış bir kadını cezaevinde tutuyor. Türkiye’de anayasa askıya alınmış. Bir darbe hukuku hüküm sürüyor. Biz 2016’da alındığımızda ‘bu sivil bir darbedir’ dedik. Öğretmenler bile bir açıklama yapamıyor. Sizin bu iddianameniz suç belgesidir. Bu mahkemenin siyasal partileri yargılama hakkı yoktur. Buradaki savcın ‘HDP, BDP suç örgütüne bağlıdır’ deme hakkı yok. Neredeyse bu Anayasa’ya biz sahip çıkacağız. Gerçekten ayıp.
 
Örgütlü bir toplum olmadan demokrasi olamaz
 
12 Eylül ile günümüzün zihniyeti aynıdır. Bütün demokratik muhalefet ve direniş odakları suçlu olarak gösterildi. Örgütlü bir toplum olmadan demokrasi olamaz. Örgütlenmek suç sayılamaz. 2016’da AKP sivil darbesini yaptığında darbe girişimini ve OHAL’i bahane edip bütün özgürlükleri askıya aldı. Bütün kadın kurumlarını kapattı. Herkesi terörize etti. Bu memlekette terörist olmayan kalmadı. AKP’li ya da MHP’li değilsen potansiyel teröristsin.
 
Biz bölünmeyeceğiz de yok da olmayacağız
 
Kürt sorunu kökünün kazınıp sonuçlandırılacak bir sorun değil. Esat Oktay da böyle diyordu. Kürtler binlerce yıldır bu topraklarda varlar. Var olmaya devam edecekler. Yapmamız gereken ortak yaşamı kurmaktır. Darbecilerin amacı ise bize zorla bölücülüğü dayatmaktır. Biz bölünmeyeceğiz de yok da olmayacağız. Savaşın bu kadar büyümesinde Diyarbakır Cezaevi’nde yapılanların etkisi olduğunu AKP’liler de CHP’liler de biliyor. Yöntem şuydu; ‘Kürtler isyan eder, devlet bastırır.’ İsyan ve bastırma dışında bir çözüm yok mu? İktidarlarını birbirimizle kavga edersek sürdürülebiliyorlar. Hırsızlıkların üstü beka sorunuyla kapatılıyor. Aklı başında olan varsa birilerinin saltanat sürmesi için bu imha ve isyan pratiği dışında bir yol denemek isteyen herkese saygı gösterir.
 
Kürtler ne yapsın?
 
Kürtler ne yapsın? Kürtler sendika kurar suç, Kürt kadınları dernek kurar suç, parti kurar suç. Galiba tek çaremiz uzaya gitmek. Kürt gençlerine sesleniyorum. Uzay çalışmalarına yoğunlaşsın.”
 
Esprili yanıt
 
Bunun üzerine araya giren HDP eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, gülümseyerek “Gitmeyin. Beraber yaşamı kuracağız” diye cevap verdi.
 
‘Kobanê kumpas davası faşizme karşı direniş davasıdır’
 
Ardından konuşan HDP Eski Eş Genel Başkanı Figen Yüksekdağ, Türkiye tarihinin darbelere ve faşizme karşı direniş tarihi olarak yazıldığını belirtti. Figen konuşmasını şöyle sürdürdü: “Kobanê kumpas davası faşizme karşı direniş davasıdır. Bu dava Türkiye halklarının uzun yıllar boyunca mahkûm edildiği faşizmin yarattığı deli gömleğine karşı direniş davasıdır. Bizler direniş geleneğinin sürdürücüsü olarak demokrasi, adalet ve özgürlük değerlerini savunmaya çalışıyoruz. İşimiz daha var ama az kaldı. Tünelin ucundaki ışığı çok daha güçlü ve canlı görebiliyoruz. O nedenle bizleri bu zulüm davasıyla etkisiz hale getirmeye çalışsanız da hissettiğimiz gücün etkisiyle Türkiye halklarının güvendiği değerleri yükseltmeye çalışıyoruz.
 
Siyasi iktidar darbecilikten besleniyor
 
Bu zulüm davaları ve ülkeyi hapishaneye çevirme siyaseti değişmedikçe halkların onurlu yaşam hakkından söz edilemez. Bu Cumhuriyet’in ikinci yüz yılında çözülmelidir. Tek tip gömlek ve tek tip rejim dayatması var. Türkiye devleti, çeşitlilik içerisinde kendi gücünü oluşturan bir devlet hiçbir zaman olmadı. Her on yılda bir darbe yaparak bu ülkeyi ayakta tutmaya çalıştılar. Bu kozmopolit ülke gerçeğine faşizmi dayatamazsınız, yönetme krizi yaşarsınız. Bugün hala siyasi iktidar darbecilikten besleniyor. Doğal dinamikler üzerine kurulmuş bir yönetme yapısı yok. Cumhuriyet hiçbir zaman demokratik muhtevasıyla buluşamadı. Buluşturmadılar. Bardağı tüketen ve yeniden kendisini üretecek koşullar sağlayan bir kesim var ve bunlar kandan, savaştan besleniyorlar. Vampir bir rejim anlayışı var. Bunlar en tepeye kadar yerleşmişler. Önceden mafya ve çeteler sarayda oturamıyorlardı ama şimdi sarayda oturabiliyorlar. Rüşvet istiyorlar, aracılık yapıyorlar. Ama bir tane istifa ile işin içerisinden sıyırdıklarını sanıyorlar. Türkiye demokratik bir rejimle buluşmadığı durumda faşist pratiğin yarattığı yıkıcı atmosferden kurtulma şansımız yok. 
 
Siyasi iktidar bütün pis işlerini yargı üzerinden hallediyor
 
Yargı mekanizması uyuşturucudan ya da faili meçhul cinayetten yargılanması gerekenlerin ipini salıp serbest bırakıyor. Bizim karşımızda mahkeme yok. Bir siyasi metin ve komite var. Soylu’nun ‘Cumhuriyet tarihinin en büyük operasyonu’ diye tanıttığı operasyonda iki yıl önce tutuklanan bir kadın yakın zamanda bizim cezaevinden tahliye oldu. O sırada siz, bizi daha hangi gerekçelerle burada tutabileceğinizi düşünüyordunuz. Cumhuriyet tarihinin en büyük rezilliğini Türkiye halkları her gün yaşayarak görüyor. Siyasi iktidar bütün pis işlerini yargı üzerinden hallediyor. ‘Benim adıma sen izahat vereceksin’ diyor. Yargı kurumundaki birtakım elemanlar da ‘biz demek ki çok kıymetliyiz’ diye düşünüyor. Böyle düşünen savcılardan biri de yaptığı bir operasyondan sonra sevgilisine ‘Bunlar senin için aşkım’ diye mesaj atıyor. Dengeler, ayarlar bozulmuş. Demokratik işleyiş yok. Yargıda oluşmuş çete odaklarından biri de bu mahkemedeydi, Bahtiyar Çolak. Gerçek ve bağımsız bir yargının olduğu bir ülkede yaşasak bunların her biri araştırılacak ve ortaya çıkacaktır. Sayfa sayfa mütalaalar hazırlanıyor, hepsini toplayıp bir araya getiriyorsunuz ama hepsini toplasan hakikatin bir tek çekirdeği etmiyor. Hakikat çok güçlü bir silahtır.”
 
Ardından duruşmaya kısa bir ara verildi.  

Etiketler:

kobanê dava